11 Şubat 2010 Perşembe

KARDANADAMA AŞIK BİSİKLET 2. BÖLÜM

Dedim ya, yazları bambaşkaydı hayat. Garajda geçirdiğim kış günlerine inat yazları sokakların, çayırların efendisiydim. Ne balonlar ne uçurtmalar, hiçbiri asla benim kadar popüler olmadı. Ben insanların –ve sahibimin- ayağını yerden kesiyordum işte bundan güzeli var mıdır insanoğlu için? Bu ve bunun gibi birçok sebepten beni çok seviyordu. Beni ve sakızdan çıkan üzerinde çizgi kahramanlar olan yapışkanlı kağıtları… Heryerim bu kağıtlarla doluydu. Her yere yapıştırıyordu. Bu yapışkanlı kağıtların izleri hala durur gövdemde.

Bir kış sahibim olacak geberesicenin beni garajdan çıkarmasıyla hayatım değişti. Yaz henüz gelmemişti,bahara aylar vardı daha. Beni dışarı çıkardığında hayatımda ilk kez “kar” denen şeyle karşılaştım. Dünya bembeyazdı! Burada geçirdiğim yıllarda eski bir soba bana karın ne olduğunu uzun uzun anlatacaktı. Beyaz, pamuk gibi ve insanın içindeki çocuğu uyandırıp kartopu savaşları yaptıran suyun 0 C0 ‘deki hali, garip bir şey işte… Dışarı çıkar çıkmaz soğukla da yüz yüze geldim tabii. Pedallarıma kadar üşümüştüm! Üstelik sahibim bu şeyin üzerinde beni sürmeye başlamıştı bile! Lastiklerim iz bırakarak bir süre ilerledik. Sahibim nefes aldıkça ağzından beyaz bir duman çıkıyordu, bu duman bana geçen yaz içtiği sigarayı hatırlattı. Üç beş arkadaşı cesaretlerini toplayıp – tabii paralarını da- bir paket sigara aldılar.


Maltepe, namı- değer at b*ku. İlk nefeste hepsi öksürüğe boğuldu biri belli etmemeye çalıştı ama başaramadı tabi ki. Bense gülüyordum. Beceriksizce ilk sigarasına başlayıp komik hallere giren sahibime gülmeseydim de ne yapsaydım?


Karlı caddede ilerledik bir süre. Nedenini anlamadığım nedensiz bu yolculuk canımı sıkmıştı. Sahibimde eskisi gibi neşeyle şarkılar söylemiyordu. Soğuktan olabilir diye düşündüm, bu soğukta kim hangi şarkıyı söyler ki? Yazları oyun oynadıkları boş sahaya sürdü. Sahanın önüne geldiğinde durduk ve sahibim uzun uzun baktı. Yazdan bu yana biraz değişmişti sanki. Büyüyordu o da. Yüzündeki çocuksu gülümsemenin ilk kez daha farklı olduğunu fark ettim.
Sahada kimsecikler yoktu. Üzerini kaplayan kar öyle müthiş görünüyordu ki! Tek bir ayak izi yoktu. Sahanın kenarındaki incir ağacı pamuk yumağına dönmüştü. Bisiklet yaşamımda gördüğüm en güzel manzaraydı. Sahibim beni sahaya doğru sürdü. El değmemiş karda lastiğimin izleri kalıyordu, Tanrım ne keyif! Döne döne dev daireler çizdik, keyifle güldük eğlendik. Sonra beni bir kenara bırakıp yere kendi adının baş harfini çizdi. Hemen yanına yabancı başka bir harf koydu ve dışına bir kalp çizdi. Geçen yazda bir ağaca aynı şeyi yapmıştı. Sonra tekrar beni aldı. Elindeki eldivenlere rağmen üşüdüğünü hissedebiliyordum. Sahayı üzerindeki izlerimizle baş başa bırakıp eve doğru yola çıktık.

10 yıl… Bunca zamana –zamansızlığa- rağmen hala aklımdadır. Hislerimden hiç bir şey değişmemiştir.
Güneş beyaz boyalı demirlerimin üzerinde parladığı zaman benden keyiflisi olmaz.Tabii bunlar çok uzun zaman öncesine ait betimlemeler olarak kaldılar.
Kar’da fena sayılmazdı ama soğuk havayı sevememiştim işte. Eve homurdanarak dönüyordum.


Ve birden bir kardan adama aşık oluverdim.

Hiç yorum yok: